YAPBOZ
Çocukluğumuzda Türkiye haritası şeklindeki yapbozlarla saatler geçirirdik. Hem eğlenir hem de illerimizin ve bölgelerimizin coğrafi konumlarını öğrenirdik. Fakat başlıktaki ‘yapboz’la anlatmak istediğim bu türden bir çocuk oyunu değil...
İftira... Ne kadar kolaydır atması... Atılan çamurun izi de geçmez kolay kolay... Ya ‘İt ürür kervan yürür’ deyip dosdoğru yoluna devam edeceksin ya da itleri susturacaksın, sabırla ve tefekkürle... Çağımızda itlerin bozuk sesleri o kadar gür ki başka bir sesin duyulmasına neredeyse imkân yok. Sesler sadece bozuk olsa ne ala! Aynı zamanda ‘bozucu’ kuru gürültüler... Fakat bu kuru gürültüler o kadar çok etkili ki ağızlardan çıkarken diğer yandan da akıttıkları salyalarla, tertemiz hislere bürünmüş kalpleri kirletiyor.
Derler ki: Ülkeyi bölüp parçalayan, etnik gruplara ayıran Türk milliyetçileridir... Kimileri bu sözlerine bir İslam kılıfı uydurur, kimileri ‘ dünya halklarının kardeşliği(?) ’ gibi safsataları ekler; kimileri de ‘çağdaş dünyanın sınır tanımazlığı, globallik’ fikriyle kusar öfkesini... Buyurun size düşünmeden, akıl süzgecinden geçmeden söylenmiş; sebzeleri kocaman bırakılmış palavra salatası... Yut yutabilirsen...
Yine aynı akl-ı evveller öteden beri sayar durur: “Bu ülkede Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Zazalar, Abazalar, Arnavutlar, Araplar, Aleviler, vs. ler de var. Onların da haklarını savunmalı... Kendi dillerini, kendi kültürlerini öğrenme dileklerini yerine getirmeli... Ama biz bütünüz... Ama biz biriz...” Hayda! Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu... Biz bütünsek bu laflar neden? Ülke birlik içinde olmalıysa, peki bu etnik ayırımı yapmaya gerek var mı?
Ben bunlara ‘yapbozcu’ diyorum... Fakat bozulma fiziki değil kimyevidir... Nasıl bir atom bombası, elementi bir bütünlük içinde tutan kuvvetli bağların cebren çözülmesiyle oluşuyor ve çevreye ciddi zararlar veriyorsa; yapbozcuların yaptıkları da aynıdır. Kuvvetli bağlara sahip bir ‘bütün’ü, kendi kıt akıllarıyla ayırmakta ve böldükleri her parçaya bir isim bularak sınıflandırmaktalar. Sonra hemen ardından ‘biriz, bütünüz’ diyerek suçlarını örtmekteler... Üstelik bu marifetlerinin mesuliyetini Türk milliyetçilerine yüklemekteler. Boz-yap, boz-yap, boz yap... Tek oyuncakları bu olmuş artık. Sürekli oynanan yapboz (bu bizce bir oyuncak değildir) zamanla aşınır... Oynadıkları Türkiye haritasıdır ki artık ne parçalar yerli yerine yerleştirilir ne de sınır çizgilerimiz seçilir...
Sağlıklı bir vücuttan sadece uzayan tırnaklarla saçları ayırırsınız. Düzgün bir ritimle çalışan kalbi çıkarıp tekrar yerleştirmekle, pompalanan kanı vücudun ücra köşelerine taşıyan sağlam damarları değiştirmekle nasıl doğru-dürüst bir bütünlük kurulur? Bu vücudun organları eskisi kadar sağlıklı çalışabilir mi? Hele kalbi sökmek isteyen, aşırı uzayıp pençeleşmiş tırnaklarsa bunun adına ‘intihar’ denir. Daha doğru bir ifadeyle ‘intihar süsü’... Çünkü pençelerden birinin bağlı olduğu işaret parmağı, nedense hep beyni gösteriyor. Yani iftira atıyor... Beyinden emir alamayan ayaklar koşamaz... Ve bugün Türkiye koşamadığı gibi yürüyemiyor da...
Türk milliyetçisi yapbozcu değildir. O ayırmaz; aksine, bütünler. Yapbozcuların bölmeye çalıştığına bir bütün olarak bakar. Fakat ne hazindir ki hep karşı çıktığı ‘bölücülük’le kendisi suçlanır.
Bölücüler, her fırsatta kendilerini farklı gösterenlerdir. Yalanlarla dolu, keyfî tarih yazanlardır. Gerçekte olmamasına rağmen sahte lisanlar üretenlerdir. Bu uydurmaca lisanlarla edebi ürünler yaratmaya çalışanlardır. Millî dinimiz İslâm’ı işlerine geldiği gibi yorumlayarak bu millete küfredenlerdir. Yüz yıl önce, ABD’yi İslam’ın sancaktarı(?) gibi gösterdiği halde İslam’a büyük hizmetleri olmuş, İslam dünyasına Taşkent, Buhara ve Semerkand gibi üç güzide şehir vermiş Özbek Türklerine ‘Yecüc-Mecüc’ diyen cahildir asıl bölücü. İncili, teslisi ve bunak papazı hoş gören fakat Türk milliyetçisine neredeyse dinsiz(?) gözüyle bakabilenlerdir art niyetliler...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşları arasındaki manevi bağ da yapboz değildir. Olsa olsa bomba olur ki bir gün patlarsa etrafını yok eder, bu arada kendisi de mahvolur. Oynamayın!
Biz yaşamaya, yaşatmaya ve her fırsatta anlatmaya çalıştığımız mefkûremizin özünü, burada yalnız bir cümleyle söyleyeceğiz:
BÜTÜN BUDUN TEK BEDENDİR!
ALP EREN BALTACI
|